Yazarlık kariyerim için avantaj veyahut dezavantaj diye
listelediğim bir sıralamam hiç olmadı. Farklı türlerde eserler ortaya koyma
sebebim edebiyatın sonsuz derinliğine, uçsuz bucaksız zenginliğine olan inancım
ve elbette o inanca olan güvenimden, yani kalemime duyduğum sonsuz güvenden
kaynaklanıyor. Bazı zamanlar yeni neslin deyimiyle ‘modası geçmiş bir mesleğin’
yani yazarlığın bana nasıl iyi geldiğini hissediyor, o hissin içinde mutlulukla
yalın ayak yürüyorum. Van Gogh bir keresinde: ‘Belki Tanrı beni henüz doğmamış
insanlar için ressam yaptı’ der. Belki de Tanrı beni henüz doğmamış ve
gelecekte edebiyatın kıymetini canı gönülden bilecek nesiller için yazar yaptı,
kim bilir. Bugün avantaj dezavantaj farklılıkları olarak bakılan edebiyatın
uçsuz bucaksız dehlizlerinde kaybolacak henüz doğmamış ruhlar için yazıyorumdur
ve bu coğrafyanın ilk örneklerini belki de bu yüzden yaratıyorumdur.
Yazarlık, ki benim alanım olan edebiyat hayatı için gençlere
vereceğim tek tavsiye çok okumaları ve yazmaktan asla geri durmamaları gerçeği
olacaktır. Yazdıkları eserlere inanıyorlarsa asla pes etmemeliler çünkü çoğu
yayınevi o eserleri okumadan ret cevapları verecek, çoğu yayınevi aylar süren
bir zaman diliminde dahi dönüş yapmayacak ve fakat edebiyatın hayat kurtaran
ruhuna inanan bir genç yazar umudunu yitirmeden yazmaya, üretmeye devam etmeli.
Yayınevlerinin verdiği ret cevaplarını kale almadan savaşmaya, üretmeye,
yazmaya, yaratmaya devam etsinler. Ben ilk öykümü yazdığımda ülkede bilinir kaç
dergi varsa ret etmişti ve şimdi romanlarımla tüm edebiyat cenahına ben de
buradayım diyorum, kitaplarımın yabancı dillere çevirisi için gün sayıyorum.
Kısacası inandıkları meslek yazarlıksa o zaman savaşmaya doymasınlar, yaratmaya
devam etsinler ve elbette yazarlığı bir iş olarak görmemeliler, hayat felsefesi
olarak benimsemeliler.
Kariyerim çok yönlü, kabul ediyorum. Ticaretle başlayıp
sonunda çocukluk aşkım olan, ilk gençlik sevdam gördüğüm yazarlığa demir attım.
Şiir, öykü, hikâye, deneme, roman türlerinde çalışmalarım oldu fakat en
nihayetinde romancı kimliğimin her kimlikten üstün ve önemli olduğuna kanaat
getirerek eserlerimi okuyucuya sunmaya devam ediyorum. Bunun tam bir nedeni ya
da sonucu yok inanın; yazarlık hayatın size getirdikleri ile götürdükleri
arasındaki zamanda yarattıklarınızdır. Bunca uğraş çok yönlü bir yazar olmak
iddiası için değil, iyi eserler ortaya koyma çabası için hep. Çünkü yazarlık
kariyeri boyunca bazan tek bir kitapla tanınır bazan her eserinizle ön planda
olursunuz, ben farklı alanlarda önemli eserlerle var olduğumu ispatlama gayreti
içinde oldum sanırım.
4) Uluslararası
PEN Yazarlar Birliği Türkiye Denetleme Kurulu üyesi olarak görev
yapıyorsunuz. Uluslararası bir mecrada böylesine bir görev gerçekten takdire
şayan. Genç yazarlara da örnek teşkil etmesi açısından bu görevin gelişim
hikâyesinden kısaca bahseder misiniz?
Çok teşekkürler. Uluslararası Pen Yazarlar Birliği adında da belirtildiği gibi yüzün üzerinde ülkede faaliyet gösteren, edebiyatın ve yazı dünyasının haklarını, hukukunu koruyan, gelişimi için çaba sarf eden bir birlik. Pen International olarak Türkiye bölümünde faaliyet gösteriyoruz. Yeni yazarların girmek istediği özel bir oluşum içindeyiz. Dünya genelinde herhangi bir Pen Birliğini denetleme yetkimiz olduğu gibi kendi ülkemizin tüm branşlarını de denetleme yetkisine sahibiz. Ben ilk iki eserimden sonra olmak istediğim yere yani Pen Türkiye’ye başvuruda bulundum onlar da sağ olsunlar lütfedip beni aralarına aldılar. Mensubu olmaktan onur duyduğum bu oluşum sonrasında bana geçen sene yapılan Kongrede Denetleme kurulu üyeliğini layık gördüler. Genç yazar arkadaşların ileride mutlaka görev alması gereken Halide Edip Adıvar’ın kurduğu sonra kapatılan ama yeniden Yaşar Kemal’in açtığı Pen Türkiye’yle ilgili her detayı araştırmalarını öneririm.
5) İstanbul Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin Radyo Televizyon ve Sinema Bölümünün mezunlarından biri olarak meslektaşlarınıza kariyer süreçleri konusunda tavsiyeleriniz nelerdir?
Radyo, Sinema ve Tv eğitimi aldığım doğru çünkü senaryo yazmayı her şeyden çok istiyordum. Fakat lisans eğitimi alırken de hatta aldıktan sonra da asıl istediğim şeyin romancılık olduğunu biliyordum o yüzden eğitimini aldığım alanda çok iddialı değilim maalesef. İyi hocalardan hatta ülkenin en iyi profesörlerinden aldığım eğitim bir gün kullanılmak üzere ruhumda saklı duruyor. Sinema başka bir alan, bambaşka bir alem ve bir gün çok sevdiğim yönetmenler tarafından eserlerim bir bir sinemaya uyarlanacak fakat bu benim sınırını çizeceğim şekillerde olacak. Kariyer hedefleyenlere vereceğim tek tavsiye mutlu oldukları işin sonuna kadar içinde olsunlar o zaman işi değil hayatlarını yaşarlar.
6) Radyon,
Televizyon ve Sinema Bölümü mezunu olarak edebiyata da yoğun bir yöneliminiz
mevcut. TRT Ankara Radyosu edebiyat danışmanlarından biri olarak görev
almaktasınız. Edebiyat alanındaki bu ilgi ve yükselişinizin sebepleri nedir?
İlk okuduğum kitaptan ki sanırım ortaokul sıralarına dayanıyor, edebiyatçı olmak istediğimi biliyordum. İyi bir edebiyatçı olmak için de dünyanın en nadide eserlerini defalarca hatmederek okudum. Dünya klasiklerini daha on beş yaşımdayken okumaya, araştırmaya, ruhuma katmaya başlamıştım çünkü iyi bir yazar olabilmenin yolu iyi bir okuyucu olmaktan geçiyordu ve ben bu yola baş koymuştum. Ailemin yükselen işleri, tek erkek evlat olmam, sorumluluk bilinci, aidiyet duygusunu geleneksel bilinçle karma yapmam beni uzun seneler sevdiğim, hayalini kurduğum edebiyattan uzak tuttu ama bir yerde artık tamam demem gerektiğini de biliyordum, sadece geç kalmışlık şimdi acele etmişliği tetikliyor hepsi bu. Bu bir ilgi değil tamamen yaşam biçimim ve evet bir yükseliş ama daha merdivenin ilk basamaklarındayım. Bir gün sadece bu coğrafya değil hemen hemen gerçek Türk edebiyatının en derinlikli eserlerini daha önce verdiğim gibi okura vermeye, tarihe iz düşmeye devam edeceğim.
7) Röportajın sonuna gelirken, okuyucularımıza son bir mesajınız var mıdır?
0 Yorumlar