Atış serbesti duyduktan sonra pozisyonumu ve kaynağımı tam ayarlamaya çalıştım. Kaynak kısmını gözlüklü olduğumdan dolayı uzak yaptım. İlk kez eze eze tetik düşürdüm. İlk nişanı hedef orta noktasına değil de hedefi astığımız panonun alt hizasına aldım. Dedim ne olur ne olmaz, ilk elden seker falan, yukarı sekerse hedefi vururum. Bir de silahın ne kadar geri tepeceğini de bilmiyorum. İlk atışımı yapar yapmaz, ilk heyecanımı atmış oldum ve sonraki atışlarda daha çok odaklanmaya başladım. Anladım ki; komutanların da dediği gibi, kum torbasını iyi ayarlarsam, silahı omuz çukuruma daha iyi yerleştiririm. Dik bir açıyla vurursam da fazla tepmiyor ve hedefi doğru noktadan vuruyorum. İlk atış serüvenimde dokuz atışta beş tane başarılı atışım vardı: Birisi tam on ikiden. İkinci atışlarda beşte beş yaptım sanırsam ama ikinci atışlarım çok daha kötüydü. Sebebi ise kum torbamın yere doğru olmasıydı. Omuz çukuruna yerleştirmek için dik pozisyonumu bozmak durumunda kalıyordum. Ama keyifliydi. Tek can sıkıcı yanı gün boyu devam eden kulak çınlaması oldu. Savaş ortamından çıkmış gibiydi. Harici olarak pek bir şey yapmadık. Benim sevkim ertelendi. İkideki sevk aracına yetişemedik, dörtte gitsek doktor bakmaz dedik kaldı öylece. Gerisinde pek bir şey yapmadık. Stabil. Akşam yemeği, akşam içtiması, ve yat içtiması. Ama kulağım hala ağrıyor. Allah affetsin. Bakalım yarın neler olacak?
Kınalı Aziz
0 Yorumlar