ÜÇ

Yazı: İbrahim KARACA - Furkan GÖREGEN

İşte oradaydı. Ayakları onu ahıra sürüklemişti. Dün gibi hatırlamaya başladı her şeyi. Bu kapıdan girdi. Elinde bir poşet bilye vardı. Bilyelerini hep buraya saklardı. Kimse buraya girmeye cesaret edemezdi. O yüzden buraya saklardı. Ahırın karanlık köşesine doğru ilerledi. Ufak bir çıkıntı vardı. Oranın dibine gömerdi bilyelerini. O köşede saklanmıştı adamın kanı ahırın tabanına serilmeden önce. Tam geri dönecekken sesler geldi kulağına. Kimseler gelmezdi. Kimdi bunlar? Yoksa çocuklar mı takip etmişti? Keşke çocuklar takip etmiş olsaydı ve bütün bilyelerini almış olsalardı diye düşündü. Hemen çıkıntının dibine saklandı. İçeriye üç gölge girdi. Bunlar çocuk olamazdı. Tartışıyorlardı. Hemen çıkıp gitsem ne derler ki diye geçirdi içinden. Sonuçta hiçbiriyle alakası yoktu. Kim oldukları hakkında ufak bir fikri bile yoktu. Tartışma hararetleniyordu. Tüm cesaretini topladı. Saklandığı yerden çıkacakken o adam karşısındakinin göğsüne var gücüyle bıçağı sapladı. Yanındaki "Ne yaptın sen?" diye yakasına sarıldı. Adam düştüğü yerden akıl almaz sesler çıkartıyordu. Hayatında hiç duymadığı sesler. Böğürmek bu olsa gerekti. Bu sesler hem beynini hem yüreğini tırmalıyordu. Korku, şaşkınlık ve daha ne varsa hepsini bir anda yaşıyordu. Gitmelerini beklemeliydi. Bir sessizlik oldu. Can çekişen adam derin bir nefes verdikten sonra, çakılı kaldığı yerde bacağına kramp girdi, sağ bacağına. Ayakta durmaya çalışıyordu, kıpırdamamaya ama canı çok yanıyordu. Bundan sonra her gerildiğinde veyahut kasıldığında bacağında peydah olan bir iz olarak kaldı. İçinden "Ona kadar sayacağım ve her şey bitecek" diye geçirdi. Gözlerini kapattı. Bir buçuk, iki, iki buçuk, üç ve yere yığıldı. Orada dikilip duran kişiler ne yapacaklarını bilemedi bir müddet. Eli bıçaklı adam dikkatle yanına  sokuldu. "Bu bir çocuk!" dedi diğerine. Ensesinden kavradığı gibi yerde serili adamın yanına fırlattı. Tam onun da kalbini deşecekken diğeri eline sarılıp "Yeter!" dedi. "Yeter! Bu bir çocuk.". Onu geri itip çocuğa baktı. "Burada olanları görmedin, duymadın. Yoksa senin de sonun böyle olur." dedi. Hızla uzaklaştılar. Sonrasında ise bugünün ızdırabını çekti yıllarca. İşte hepsi bu diye geçirdi içinden. Sonra çıkıntının dibine döndü. Bilyeleri orada olmalıydı. Gömdüğü yeri eşelemeye başladı ama bilyeleri yerinde yoktu. Peki, kim almıştı? Bunu düşünürken kulağına gene sesler gelmeye başladı ve olduğu yere saplandı.

"Ben size söyledim, onun bu işte parmağı yok. Kimin bu işe bulaştığını bulacağım. Onu rahat bırakın! Bırakmazsanız...". Konuşma tamamlanmadan bir yumruk sesi işitti. "Sen sadece sana verilen görevi tamamla. Biz kime ne ceza keseceğimizi çok iyi biliriz. Ya yakalansaydık?". Bir artan bir azalan, dengesiz bir kahkaha doldurdu ahırı. "Gözdağı diyelim! Tekrar söylüyorum. Onu rahat bırakın. Onun bu işte parmağı yok.". Kimden bahsediliyordu? Sağ bacağının sızısı gittikçe artmaya başladı. Acısını bastırmak için dişlerini o kadar çok sıkıyordu ki, dişlerine de har an bir kramp girebilirdi. Daha yakına gidip, olan biteni izlemek istiyordu.  Ses çıkarmaması gerekiyordu, içini kemiren kurda hakim olmaya  çalışıyordu. Derken dışarıdan gelen seslerle beraber usulca yerinden doğruldu. Aklına çok muzip bir fikir geldi. Çocukluğunun büyük bir bölümü bu semtin sokaklarında geçtiği için, sokakların gece bekçileriyle arası pek bir iyiydi. Tüm bekçiler onu tanırdı. Bir ıslığına tüm bekçileri toplayabilirdi. Hiç bekletmeden çaldı ıslığı. Ahırdaki diğer sakinler sesin nerden geldiğini ve neler olduğunu anlamaya çalışırken dışarıdan havlama sesleri gelmeye başladı birer ikişer. Gittikçe artmaya başlayan havlama sesleri bir sürünün yavaş yavaş birleştiğine ve ahıra doğru yöneldiğine işaret eder nitelikteydi. Adamlar ,havlama seslerindeki artıştan tedirgin olsa gerek, dış kapıya doğru yönelmeye başladı. Ortadaki belirsizlik ortamı ve havlama seslerinden faydalanmak istedi. Konuşmaları duyduğu yöne doğru ilerledi dikkatli bir şekilde. Kafasını kaldırdı. Gördükleri inanamadı. Bu bir kabus olmalıydı. Gözlerini bir iki ovuşturdu fakat değişen bir şey olmadı. Ensesinden aşağı soğuk bir su indiğini hisseder gibiydi. Bu nasıl olabilirdi? Neden olsun ki? Olmamalıydı. Olamazdı. Ağzından kan damlamıştı yere birkaç damla. Olan biteni çözümlemeye çalışıyordu. Demek o işte parmağı yok diye kendisinden bahsediliyormuş. Ve yine onu korumak için öne atılmış, olan bitene engel olmaya çalışmıştı. Peki bu adamlarla ne gibi bir işi vardı? Kimi bulmaya çalışıyordu? Havlamalar gittikçe azalmaya başladı. Belli ki adamlar köpekleri başlarından savuşturmaya başlamıştı. Sağ bacağını sürüye sürüye arka kapıya doğru yöneldi. Bir omuz darbesiyle kırdı kapıyı ve hızla uzaklaşmaya başladı...Devamı>>


<<Önceki hikaye

0 Yorumlar