İKİ BUÇUK


Yazar: İbrahim KARACA - Furkan GÖREGEN

Korkuyla uyandı uykusundan. Sağ bacağına kramp girmişti. Ne zaman kasılsa, sağ bacağına bir bıçak saplanırdı. Son üç gündür deliksiz bir uyku çektiği söylenemezdi. Masada duran bardağa uzandı. Suyu içemeden yere düşürdü. Elleri titriyordu. Bunca zaman sonra olanlar, benliğindeki kabuk bağlamış yaraları hatırlatmış ve onu unutmak istediği o kara günlere geri  götürmüştü. Arif olanları görüp polisi aramamış olsaydı, yıllar sonra şahit olduğu olayın maktulü olması kaçınılmaz olabilirdi. Tekrar yatağa uzandı. Bacağının sızısı dinmişti. O gün korkudan kimselere bir şey diyememişti. "Peki benden başka biri daha mı vardı orada? Keşke olan biteni anlatabilseydim!" diye düşünerek sızlandı. En azından gördüğü muameleyi hak etmiş olurdu. Uyumak istiyordu, kabus görmeden uyumak. Sığınacak başka bir yeri yoktu. Ama uyumak o kadar kolay değildi. İçinde, korkunun doğurduğu bir kıpırtı vardı. Kemiriyordu karnından başlayıp bütün vücudunu. Bir an bu kıpırtılara yabancı olmadığını anımsadı. Bir kıza aşık olmuştu. İki yıl önceydi. İki buçuk da olabilir, tam anımsayamıyordu tarihi. Kıza duygularını açacağı günün akşamı da böyle geçmişti. Bunun kıza olan duygularından kaynaklandığını düşünmüştü. Nazlı! O yüzden korkmuştu demek. Olabilecekleri düşünmekten düğümlenmişti boğazı. Bu sefer kalbinde bir sızı hissetti. Nazlı o gün gitmişti. Bir daha hiç görünmedi ortalıkta. Şimdi bu kıpırtılar ve göğsünde peydahlanan sızının birbirleriyle olan savaşı arasında eriyordu. Göz kapakları yavaş yavaş düşerken bir savaş daha sonlanıyordu kısa bir süre için ve yeni bir hazırlık başlıyordu bir sonraki savaş için.

Aynadan kendine baktı. Her zaman buluştukları restoranın lavabosundaydı. Hayatında ilk kez kendisini bu denli yakışıklı ve özgüveni yerinde hissediyordu. Bu iş ya bugün burada bitecekti, ya da ilelebet kalbinde kara bir iz olarak kalacaktı. Kendini büyük konuşmaya çok hazır hissediyordu. Konuşacaktı ve bitecekti, hepsi bu kadar. "Senden hoşlanıyorum!". Çok zor olmamalıydı. Lavaboda çok fazla vakit geçirmişti. Dikkat çekmemeliydi. Son bir cesaret kendini topladı. Masaya geçti. "İyi misin?" diye sordu kalbinde uçuşan kelebeklerin kavalcısı. "İyiyim iyiyim, kusura bakma biraz geciktim!" dedi. "Sana bir şey söylemem gerekiyor diyordun en son?". Derin derin nefes aldı. Bir kerede çıkacaktı. "Senden hoşlanıyorum!". Bitti. Hem ne olabilirdi ki sonunda?  Ucunda ölüm yok ya! En fazla reddeder, kalkardı masadan ve ardına bakmadan giderdi. Sahi gider miydi? Ama o giderse kalbindeki kelebekleri de götürürdü usulca beraberinde. Onun o karanlık günlerini aydınlığa kavuşturan kelebekleri. Savunmasız bedenine kalkan olan o kanatları kaybedebilirdi günün sonunda. Ama yapmaz. O da onu seviyor çünkü. Sevmeseydi o gün neden durduk yere "Sen çok farklısın!" deyip yanağına bir buse kondursun ki? Neden gözlerinin içi bu denli gülsün ki? Yok yok, kesin o da seviyor. Hem de çok güzel seviyor. Gözlerini yumdu. "Nazlı, ben senden ...". Telefon çaldı. Çalan Nazlı'nın telefonuydu. Gelen aramayı reddetti ivedilikle. Arayanı görse de görmezden gelmeye çalıştığı belliydi yüzünden. "Kusura bakma! Evet, sen benden?". Telefonu çaldı ikinci kere. Nazlı'nın yüzü düştü. "Kusura bakma, bu telefona bakmam gerekiyor!" dedi. Konuşmasına restoranın önünde devam etmek istedi. Önemli ve gizli bir görüşme belli ki. Montunu ve çantasını aldı. Dışarı çıktı. Zaman geçtikçe bir buçuk geriliyor, konuşmayı planladığı kelimeler yavaş yavaş boğazında düğümleniyordu. Bir taraftan Nazlı gelene kadar kendini rahatlatmaya çalışıyor, bir taraftan da gözü restoranın dışındaki Nazlı'yı gözlüyordu. Nazlı'nın da gelen aramadan sonra gerildiği her halinden belliydi, biriyle tartışıyor gibiydi. Tartışma bağrışmalara döndü bir süre sonra. Yaktığı sigaradan son bir nefes çekti, kaldırıma fırlattı ve hızlıca içeri girdi. "Gerçekten çok özür diliyorum! Seni bu kadar beklettim, ama benim acil çıkmam gerekiyor! Sonra konuşuruz yine" dedi. "Ne oldu? Nereye?" diyemeden restorandan çıkmış, gözden kaybolmuştu. Kan ter içinde uyandı uykusundan. Sabah olmuştu. Güneşin ışıkları gözlerini alıyordu. Saate baktı. Yine geç kalmıştı. Fırladı yatağından. Apar topar hazırlandı, ağzına bir iki şey atar atmaz kendini dışarı attı...devamı>>


<< Önceki hikaye

0 Yorumlar