Yazar: Furkan GÖREGEN
Yukarıdaki ifade biraz garipsenebilir ya da anlaşılması zor gibi görünebilir.Ama çok basit örneklerle bunu açıklayabilirim;”Televizyon,internet vb.”.Sadece televizyonu bile anlatsam diğerlerini anlatmama gerek kalmayacağını düşünüyorum.Çünkü televizyon bunların başı neredeyse.Ve ben bu televizyonun bile tek başına dünyayı ele geçirdiğine inanıyorum.İstiyorsanız bunu tek kelimeyle açıklayayım size; ”Tüketiyoruz” Gerçekten tüketiyoruz,uyuşuyoruz,sanal bir uyuşturucu yüklüyorlar beynimize ama fark etmiyoruz. Bir türlü ayrılamıyoruz bu illetten. Nefsimizi büyütüyoruz bununla.Tembelleşiyoruz,üretmiyoruz.
Bazı yetenekler (!) çıkıyor ekrana ve biz de onları alkışlıyoruz.Sadece alkışlıyoruz,çalışmıyoruz.Haberlerde bilim adamlarını görüyoruz.Adamlar “kanser aşısını" bulmuşlar yaa…Bizde alkışlıyoruz ve yine sadece alkışlamakla yetiniyoruz.Övünüyoruz onlarla.Tembelleşiyoruz dedim ya işte yine çalışmıyoruz.Ya neden biz bulmuyoruz kanser aşısını?Bizim neyiniz eksik onlardan.İşte yine söylüyorum tek farkımız var;tembeliz…Kabul edelim.Bir amacımız yok çünkü.Halbuki bir amacımız olsa ve yönelsek o amaca, tüketmeyiz o zaman üretiriz işte.Üretmenin zevkine varırız belki.O zaman anlarız bu dünyayı tüketmek için değil de üretmek için geldiğimizi.Bir şeyler üretelim biraz.Bizim de adımız “ilk”ler arasına girsin mesela.Kanser aşısını biz bulalım önce ve o adamın yerine bizim adımız yazılsın o “ilk”lere.Gelişimiz gibi sessiz olmasın gidişimiz.Televizyonla tüketmeyelim ömrümüzü ya da internette saçma sapan sitelere girip de heba etmeyelim kendimizi.Bir günümüz diğer bir günümüze benzemesin.Farklı yaşayalım hayatı biraz.Sıradan bir insan değiliz biz.O kapasite var bizde görüyorum.İnternetin güzel yanlarını kullanalım mesela.Merak ettiğimiz bir şey hemen bir tık altımızda oluyor o zaman.Ama fark etmiyoruz bunları.Çünkü interneti bir eğlence aracı olarak görüyoruz.”facebook,twitter” gibi sitelerde bitiriyoruz hayatımızı.Bazıları bizim zaaflarınızı kullanıyor.Uyutuluyoruz dedim ya işte.Bazıları da uyutulduğumuz makineden kazanıyor parasını.Zengin oluyor günün birinde o adam ve biz de ona yardım ediyoruz fark etmeden.Mesela takımlar milyonlarca TL ye transferler yapıyor.”Ya nerden geliyor bu zibille para?” diye soruyoruz kendi kendimize.Cevabını bilmiyor musunuz gerçekten?E biz veriyoruz ya parasını.Alıyoruz ya evimize digitürk.”Ayda sadece 20 TL” diyor adamlar.”Çok ucuz canım.Bu kadar paraya adamlar hiç zengin olur mu ?” diyorsunuz bana.Bu ülkede bizim gibi düşünen belki de 10 milyon insan var.Yapın şimdi küçük bir hesap.200 milyon TL eder siz bunun farkında mısınız?Bunun hadi 50 milyonu takımlara gitsin her ay.İşte size parayı bizim verdiğimizin ispatı.Bir örnek daha;bazı zat-ı muhteremler yetenek yarışmaları yapıyor ve milyonlar alıyor bu yarışmalardan.”Ya bir programdan bu kadar zengin olunur mu?” diyorsunuz.Fark etmiyorsunuz ama biz besliyoruz o adamları…Ya televizyon başı 2 TL olsun hadi,yine 10 milyon televizyon görüntüsü etti mi size ayda 20 milyon?İşte diyorum biz besliyoruz onları...Hem de yattığımız yerden…İşte size bir ispat daha...
Size bu iddialarımın doğruluğu kanıtlayacak son bir hikaye anlatmak istiyorum ama canınızı sıkmadan, özet geçeceğim korkmayın. Yaşanmış bir hayat hikayesi. Merak etmeyin tanıdık bir kişi. Hatta çok tanıdık. Thomas Edison;ampulü bulan adam…
Edison çok azimli,inançlı ve çalışkandı.Bu en önemli üç iksir sayesinde başarı,onun için mutlaktı.1914 yılında fabrikası birkaç saat içinde yanıp kül oldu.Edison yangından üç hafta sonra üstün inanç ve azim göstererek ilk gramofonu icat etti.Edison,başarısını şu sözlerle özetler:”Başarının yüzde doksan dokuzu ter,yüzde biri zekadır.”Ufku açık ve mükemmel düş gücüne sahip Edison,fikir üreterek kendini devamlı yenileyen bir mucitti.”Günde en az beş fikir üretin;bu,yılda yüzlerce fikir eder.Bunlardan sadece birisi bile işinize yarasa hayatınız kolaylaşır!” diyordu.Müthiş bir meraka ve o meraktan kaynaklanan fevkalade bir araştırma ruhuna sahipti.”Bir kutunuz olsun.İçine enteresan bulduğunuz reklamları,yazıları,haberleri,karikatürleri,esprileri koyun.Bir problemle karşılaştığınızda kutunuza göz atın!” diyordu.Her saatin altın değerinde olduğunu farkında olan Edison zamanı mükemmel şekilde kullanırdı.”İnsanın sahip olduğu yegane sermaye zamandır,insan bu sermayeyi akıllıca kullanabilmelidir diyordu.Edison mağlubiyette başarının saklı olduğunun bilincindeydi.Ampulün içine koyacağı tel için 2000’den fazla maddeyi denediği halde başarılı olamamıştı.”Neden vazgeçmiyorsun?” sorusuna;”Ben 2000 maddenin ampul teli olarak kullanılmayacağını keşfettim fakat ampulü ışıklandıracak teli bulacağım!”cevabını vermişti.Kömürleştirilen iplikler her seferinde kırılıyordu.Bu hassas ipliklerden biri lambaların birine kırılmadan takılabildi.Lambanın havası hemen boşaltıldı.Lambaya elektrik verildiğinde iplik kızardı ve tatlı sarı bir ışık meydana geldi.Edison ve arkadaşlar,ışığa büyülenmiş gibi bakıyorlardı.
Artık uyanma zamanı! Zamanımızın değerini bilelim, boşa harcamayalım zamanımızı. Sadece kendimiz için çalışmayalım.”İlk”lere girme vakti geldi de geçiyor bence.. Ama… saçma sapan “ilk”lerden de olmayalım sakın.”En uzağa tüküren adam” olmayalım. ”Şarzsız çalışan telefonu icat eden adam” olarak tarihe geçelim mesela. Bir mucitten ne farkımız var ? Edison’dan bir farkımızı söyleyin mesela. O başka bir varlık mı? Yo…O da bir insandı. Ama inançlı, azimli ve çalışkandı. Bu da demek oluyor ki bizde biraz çabayla (azimle) gelebiliriz bu mertebelere bence. Ama inanç şart tabii.İnanmalıyız…
0 Yorumlar