Yazı: Muharrem SABAK
Öncelikle
aşkın tanımına bakmak gerekirse lügatta aşk, aşırı sevgi ve bağlılık duygusu
Aşkın
ayrıca birkaç yüz tane çeşidi olduğunu söyleyenler olsa da bunu en aza indirmek
lazım geldiğinde aşkın iki çeşidi vardır. İlki tasavvufidir, hani şu 15.
Asırdaki ünlü şair Zatî merhumunda aşağıdaki beyitinde dile getirdiği Allah
aşkıdır.
‘’Sîh-i derd ile delüp gam meclisinde bağrumı/ Ney gibi
inletme ya Rab sırr-ı aşkun fâş olur’’ (Zatî)
‘’Ya Rabbî! Gam meclisinde bağrımı derd şişi ile delip ney
gibi inletme /Yoksa aşkının sırrı âleme fâş olacak.’’
İkincisi ise
Ümit Yaşar’ın kaleminden dökülen
mısralar gibi dünyadaki bir nesneye yahut insana duyulan aşırı sevgi,
istek, arzu ve özlemi anlatır.
Aşk başlamadan güzel,
Kalplerde heyecan
Bakışlarda korku olduğu zaman güzel…
Birbirimize sezdirmemek için çırpınış,
Başkaları görmesin diye çabalayış,
Gözlerim gözlerinin mavisine değdiği zaman…
Aşk başlamadan güzel….
Ümit Yaşar Oğuzcan
Peki
biz tüm bu aşırılık haline neden ihtiyaç duyarız hiç düşündünüz mü?
Çünkü biz
insanlar doğamız gereği her zaman bir yere, bir nesneye ya da birisine aidiyet
(yani sahiplenilip, sahiplenme) duygusunu beslemeye, yaşamaya ve yaşatmaya
ihtiyaç duyarız. Hatta bu aidiyet duygusu bizler için o kadar önemlidir ki, bu
duygunun eksikliğinde çevresiyle uyum sağlayamama ile başlayıp, madde
bağımlılığına hatta intihara kadar giden feci akıbetler gözlenebilmektedir. Bu
tıpkı doğduğumuz da bizi besleyecek, giydirecek, ihtiyaçlarımızı karşılayacak
birisine muhtaç olduğumuz gerçeği gibi bir gerçektir.
Kimi
insanlar bu aidiyet duygusunu kendisinden üstün olarak kabul ettiği ilahi bir
aşk ile kapatır, kimi mal varlığıyla kimisi de arkadaşları ve ailesiyle bu
duygusunu tatmin eder. Özellikle dikkat ederseniz bir iş yerinde çalışanların en
canhıraş çalışanları, verimi en yüksek olanları kendilerini oranın yani iş
yerinin bir çalışanı olarak değil de orayı tamamlayan yapbozun en önemli parçası
olarak gören kişilerdir.
Örneğin
sorunlu olduğunu düşündüğünüz insanları ele alın. Bunlar bu hale getiren tek
sebeptir demiyorum ama mutlaka sebeplerinden birisi de bu aidiyet duygularının
bir şekilde ya tahrip edilmesi veyahut komple bozulmasıdır. Yakınlarından
birinin vefatı, terkedilme, iflas etme, ait olduğunu düşündüğü herhangi bir
ortamdan bu ve benzeri şekilde uzaklaştırılması veya uzak kalması gibi nedenler
olabilir.
Ayrıca ne
tesadüftür ki, uzun ilişkilerin, aşkların yada evliliğe gidip oradan da ölüme
kadar giden ilişkilerin bir çoğu kendilerini birbirine ait hisseden insanların
arasındaki ilişkilerdir.
Özetle
tüm konuyu toparlayacak bir cümle ile noktayı koyacak olursak insan; Değer
verebileceği ve kendisini de değerli hissettirecek, ona sahip çıkacak ve
kendisinin de ona sahip çıkabileceği, o benimdir ben onun diyebileceği bir ilahi
güce, insana ya da nesneye sahip olabilmek için aşka ihtiyaç duyar ve onun
içindir ki onu bulduğunu düşündüğü anda da ona karşı aşırı sevgi, istek ve
bağlılık ortaya çıkar bunu da aşk olarak adlandırır.
KAYNAKÇA:
https://forum.memurlar.net/konu/566549/
https://www.antoloji.com/m/ask-baslamadan-guzel-siiri/antolojim-uyeler/
1 Yorumlar
Aşk, Kapitalizmin de başlangıcı olmuştur, maalesef. Bunu da ekleyelim. Aşkın içinde belirsiz hisler vardır ki, zevk ve lükse teşvik edebilir.. Temeli bağlanmak olup, zevk ve lüksü kendinde barındırır.
YanıtlaSilBelirlenen hisler olsa, insan, hislerin kaynağını kavrayabilse, daha vicdani bir karar ile, aşırı istek azalıp ya da yok edilip vicdani aşkın bilgisine (vicdan, idrake, adalete ve Hakikate ulaştırır , aklın ve hissin de dengesi olup ruhun tekamülü, şuursallanmasıdır. Ve vicdan tanrısal ışığı ile insanın kendini keşfidir) hakim olabilir.. Sevgi, saygı ve insanlıkla efenim. Devam..