İNSAN NEDEN AŞKA İHTİYAÇ DUYAR?



Yazı: Muharrem SABAK 

               Öncelikle aşkın tanımına bakmak gerekirse lügatta aşk, aşırı sevgi ve bağlılık duygusu (Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu , 1992) olarak geçmekte olup, 18. Yüzyıla dek Anadolu topraklarında kökeni  farsça olan işk hali ile kullanılmıştır. Ayrıca bizdeki anlamı ve kullanım yeri olarak öyle bir yer edinmiştir ki bu atasözleri ve deyimlerimizin en derinlerine kadar işlemiştir. Örneğin ‘Aşka Gelmek’ dendiğinde yine yukarıda atıfta bulunduğumuz aynı kaynakta kayıtlara: Bir şeyi yapmak için büyük bir istek duymak, coşmak olarak nitelendirilmiştir. Yahut ‘Aşk olmayınca meşk olmaz’ dediğiniz taktirde güçlü bir istek, arzu olmadığı taktirde hiçbir şey elde edilemeyeceğini anlattığımızı herkes anlar. Tüm bunlardan yola çıkarak manasını geniş bir anlamda özetleyecek olursak aşk, nesnesi ya da canlısı farketmeksizin her zaman her şeye duyulabilecek olan güçlü bir istek veya arzudur diyebiliriz.

               Aşkın ayrıca birkaç yüz tane çeşidi olduğunu söyleyenler olsa da bunu en aza indirmek lazım geldiğinde aşkın iki çeşidi vardır. İlki tasavvufidir, hani şu 15. Asırdaki ünlü şair Zatî merhumunda aşağıdaki beyitinde dile getirdiği Allah aşkıdır.

‘’Sîh-i derd ile delüp gam meclisinde bağrumı/ Ney gibi inletme ya Rab sırr-ı aşkun fâş olur’’ (Zatî)

‘’Ya Rabbî! Gam meclisinde bağrımı derd şişi ile delip ney gibi inletme /Yoksa aşkının sırrı âleme fâş olacak.’’

          İkincisi ise Ümit Yaşar’ın kaleminden dökülen  mısralar gibi dünyadaki bir nesneye yahut insana duyulan aşırı sevgi, istek, arzu ve özlemi anlatır.

Aşk başlamadan güzel,
Kalplerde heyecan
Bakışlarda korku olduğu zaman güzel…
Birbirimize sezdirmemek için çırpınış,
Başkaları görmesin diye çabalayış,
Gözlerim gözlerinin mavisine değdiği zaman…
Aşk başlamadan güzel….

Ümit Yaşar Oğuzcan

               Peki biz tüm bu aşırılık haline neden ihtiyaç duyarız hiç düşündünüz mü?

          Çünkü biz insanlar doğamız gereği her zaman bir yere, bir nesneye ya da birisine aidiyet (yani sahiplenilip, sahiplenme) duygusunu beslemeye, yaşamaya ve yaşatmaya ihtiyaç duyarız. Hatta bu aidiyet duygusu bizler için o kadar önemlidir ki, bu duygunun eksikliğinde çevresiyle uyum sağlayamama ile başlayıp, madde bağımlılığına hatta intihara kadar giden feci akıbetler gözlenebilmektedir. Bu tıpkı doğduğumuz da bizi besleyecek, giydirecek, ihtiyaçlarımızı karşılayacak birisine muhtaç olduğumuz gerçeği gibi bir gerçektir.

          Kimi insanlar bu aidiyet duygusunu kendisinden üstün olarak kabul ettiği ilahi bir aşk ile kapatır, kimi mal varlığıyla kimisi de arkadaşları ve ailesiyle bu duygusunu tatmin eder. Özellikle dikkat ederseniz bir iş yerinde çalışanların en canhıraş çalışanları, verimi en yüksek olanları kendilerini oranın yani iş yerinin bir çalışanı olarak değil de orayı tamamlayan yapbozun en önemli parçası olarak gören kişilerdir.

          Örneğin sorunlu olduğunu düşündüğünüz insanları ele alın. Bunlar bu hale getiren tek sebeptir demiyorum ama mutlaka sebeplerinden birisi de bu aidiyet duygularının bir şekilde ya tahrip edilmesi veyahut komple bozulmasıdır. Yakınlarından birinin vefatı, terkedilme, iflas etme, ait olduğunu düşündüğü herhangi bir ortamdan bu ve benzeri şekilde uzaklaştırılması veya uzak kalması gibi nedenler olabilir.

          Ayrıca ne tesadüftür ki, uzun ilişkilerin, aşkların yada evliliğe gidip oradan da ölüme kadar giden ilişkilerin bir çoğu kendilerini birbirine ait hisseden insanların arasındaki ilişkilerdir.

               Özetle tüm konuyu toparlayacak bir cümle ile noktayı koyacak olursak insan; Değer verebileceği ve kendisini de değerli hissettirecek, ona sahip çıkacak ve kendisinin de ona sahip çıkabileceği, o benimdir ben onun diyebileceği bir ilahi güce, insana ya da nesneye sahip olabilmek için aşka ihtiyaç duyar ve onun içindir ki onu bulduğunu düşündüğü anda da ona karşı aşırı sevgi, istek ve bağlılık ortaya çıkar bunu da aşk olarak adlandırır.

                                                                                                                                  

        KAYNAKÇA:

https://forum.memurlar.net/konu/566549/

https://www.antoloji.com/m/ask-baslamadan-guzel-siiri/antolojim-uyeler/

                                                    

1 Yorumlar

  1. Aşk, Kapitalizmin de başlangıcı olmuştur, maalesef. Bunu da ekleyelim. Aşkın içinde belirsiz hisler vardır ki, zevk ve lükse teşvik edebilir.. Temeli bağlanmak olup, zevk ve lüksü kendinde barındırır.
    Belirlenen hisler olsa, insan, hislerin kaynağını kavrayabilse, daha vicdani bir karar ile, aşırı istek azalıp ya da yok edilip vicdani aşkın bilgisine (vicdan, idrake, adalete ve Hakikate ulaştırır , aklın ve hissin de dengesi olup ruhun tekamülü, şuursallanmasıdır. Ve vicdan tanrısal ışığı ile insanın kendini keşfidir) hakim olabilir.. Sevgi, saygı ve insanlıkla efenim. Devam..

    YanıtlaSil